make 2
f. (made) 1. yapmak, etmek. 2. yaratmak. 3. olarak atamak, yapmak: The board made him president of the company. Yönetim kurulu onu şirketin başına getirdi. 4. anlamak, anlam çıkarmak: I can´t make anything of this poem. Bu şiirden hiçbir anlam çıkaramıyorum. 5. göstermek. 6. girişmek. 7. kazanmak, elde etmek: make money para kazanmak. 8. etmek, tutmak: Two plus three makes five. İki artı üç, beş eder. 9. hesap etmek. 10. hazırlamak, düzenlemek, yapmak: Who made this plan? Bu planı kim yaptı? 11. zorlamak, mecbur etmek, yaptırmak: They made me do it. Onu bana yaptırdılar. 12. sağlamak. 13. olmak. 14. başarıya ulaştırmak: This will either make you or break you. Bu seni ya başarıya ulaştıracak, ya da batıracak. 15. (yol) almak, katetmek. 16. varmak, ulaşmak: The bus driver hopes he can make Antalya by ten o´clock tonight. Otobüs şoförü Antalya´ya bu gece saat onda varabileceğini umuyor. 17. yetişmek: I wasn´t able to make the eight-thirty boat. Sekiz otuz vapuruna yetişemedim. 18. erişmek. 19. elek. (devreyi) kapatmak, tamamlamak. 20. inşa etmek.